TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK’TEN ORTAK AÇIKLAMA (09 Temmuz 2024)

İşçi Haberleri

TÜRK-İŞ, HAK-İŞ ve DİSK’TEN ORTAK AÇIKLAMA (09 Temmuz 2024)

4D sürekli işçiler Başta olmak üzere bir çok işçiyi yakından ilgilendiren konular için 3 Sendikadan ortak basın açıklaması yapıldı.

Basın açıklaması metni;

İNSAN ONURUNA YARAŞIR BİR YAŞAM TALEP EDİYORUZ

Hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon, gelir dağılımında ve vergide adaletsizlik, işsizlik,

güvencesiz ve kayıt dışı istihdam, iş kazaları ve meslek hastalıkları gibi kronik sorunlar başta

işçiler olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin yaşam şartlarını daha da ağırlaştırmaktadır.

Ücretlerden vergilere, sendikal haklardan iş güvencesine, kıdem tazminatından iş sağlığı ve iş

güvenliğine, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinden sendikal örgütlenmenin önündeki engellere,

sosyal güvenlikten halen uygulanmakta olan ekonomi politikalarına kadar çalışanlar tam bir

çıkmaz içindedir.

Son yıllarda giderek büyüyen gelir ve servet eşitsizliği, toplumsal sorunlarımızın da temel

nedenini oluşturmaktadır. Mevcut ekonomik ortamda emekçilerin alım gücü her geçen gün

daha da zayıflamaktadır. Ücretleri enflasyonun sebebi gören yaklaşım kabul edilemez. Ücretli

çalışanlar enflasyonun nedeni değil mağdurudur.

Üç İşçi Konfederasyonu olarak “insan onuruna yaraşır bir yaşam ve adil paylaşım” için

hükümetten taleplerimizi ve önerilerimizi bir kez daha yineliyoruz:

1-Vergide Adalet İstiyoruz

Ücretlerin vergilendirilmesinde mevcut tarife ve artan oranlar çalışanları mağdur etmektedir.

Ücretliler için düzenlenen gelir vergisi tarifesinin ilk dilimi 2024 yılı için 110 bin TL olarak

belirlenmiştir. 2002 yılında brüt asgari ücret 222-TL ve gelir vergisi tarifesinin ilk basamağı

3.800-TL iken; gelir vergisi tarifesinin ilk basamağı asgari ücretin 17 katıydı. Bu oran 2010

yılında 12 katına, günümüzde ise 5,5 katına kadar gerilemiştir. Geçmiş yıllarda yılın son

aylarına kadar ikinci vergi dilimine girmeyen birçok işçi, günümüzde Mart ayında ikinci vergi

dilimine girmekte, yılda bir buçuk aylık ücretini vergi olarak ödemektedir.

Vergi dilimleri başlangıcının düşük ve sonrasında tarife aralığının dar olması nedeniyle, bu

durum işçinin eline geçen net tutarın ve satın alma gücünün azalmasına, refahının düşmesine

neden olmaktadır. Bu sistem adil değildir. Hayat pahalılığının dar ve sabit gelirli kesimleri daha

da zorladığı bu şartlarda sürdürülebilir de değildir. Az kazanandan az çok kazanandan çok vergi

alınmalıdır. Vergi sistemi, gelir adaleti dikkate alınarak yeniden düzenlenmeli, aile

yükümlülükleri esas alınarak farklılaştırılmalıdır.

Gelir vergisi tarifesinin ilk basamağının, geçmiş yıllarda olduğu gibi, yıllık asgari ücret brüt

tutarı toplamının (fazla mesai, yol, yemek, yakacak yardımları gibi ek menfaatler de dikkate

alınarak) bir miktar üzerinde tespit edilmesi, diğer vergi tarifesi oranlarının da ilk dilim esas

alınarak çalışan lehine güncellenmesi gerekmektedir. Asgari ücret istisnası vergiden değil,

matrahtan indirim yöntemiyle uygulanmalıdır. Mevcut uygulamada asgari ücret vergi dışı

bırakılmasına rağmen ücretliler aleyhine sonuca yol açmıştır.

Vergi matrahı -eskiden olduğu gibi- ücretli çalışanların lehine farklılaşmalı asgari ücret sonrası

ilk vergi basamağı için uygulanacak oran da yüzde 10 olmalıdır.

İşçiler hem kaynaktan kesilen doğrudan vergiler hem de harcamalar yoluyla dolaylı vergi

ödemeleri nedeniyle çifte vergilendirmeye tabi tutulmaktadır. Bu kapsamda, çalışanlar

üzerindeki doğrudan ve dolaylı vergiler azaltılmalıdır. Bu kapsamda, ailesiyle birlikte yaşamını

sürdürmesi için yaptığı temel ve zorunlu harcamaları (eğitim, sağlık, kira, ulaşım vb.) ödenen

gelir vergisinden istisna tutulmalıdır. Harcamalarında ağırlıklı yer kaplayan doğalgaz, elektrik,

su, ulaşım ve iletişim hizmetleri tüketiminden alınan KDV yüzde 1’e düşürülmelidir. Temel

tüketim mallarından alınan KDV sıfırlanmalıdır.

Öte yandan, işverenin sosyal güvenlik primi düşürülmüş ve buradan doğan milyarlarca liralık

gelir kaybı Hazine tarafından karşılanmaktadır. Ancak işçilerin sosyal güvenlik priminde bir

indirim yapılmamıştır. Sosyal devletin koruyucu vasfı öncelikle düşük gelirli olan ücretli

çalışanlar için olmalıdır. İşverenlere sağlanan sosyal güvenlik prim desteğinin benzeri bir

destek işçilere de verilmeli ve işçilerin sosyal güvenlik haklarında bir kayıp yaratmayacak

şekilde işçi SGK prim payının 5 puanı bütçeden karşılanmalıdır.

Böylece işçilerin milli gelirden hak ettikleri payı almaları sağlanmalıdır.

2-Enflasyonla Mücadele Ücretleri Düşük Tutarak Sağlanamaz.

TÜİK, Haziran ayı enflasyon oranını yüzde 1,64, altı aylık enflasyonu da yüzde 24,7 olarak

açıklamıştır. İşçi, memur ve emekli maaşları bu zam oranları dikkate alınarak artırılmaktadır.

Ancak bu kesimlerden önemli bir bölümü bu açıklanan oranları dahi alamamaktadır.

Kaldı ki; açıklanan enflasyon ile yaşanan enflasyon arasında büyük bir fark vardır. İşçinin elde

ettiği gelirle zorunlu temel ihtiyaçlarını karşılamasının mümkün olmadığı bu dönemde,

emekçilerin başta gıda olmak üzere temel harcama kalemlerindeki artış oranları ile TÜİK

enflasyon oranı arasında ciddi bir fark ortaya çıkmaktadır.

Açıklanan enflasyon rakamlarına göre söz konusu zam oranları henüz ücretlere ve maaşlara

yansımamışken elektrik fiyatına yüzde 38 zam yapılmıştır. Elektrik fiyatına yapılan zammı

akaryakıt zammı takip etmiştir. Akaryakıt fiyatlarında yaşanan artışın akabinde hammadde ve

nakliye maliyetlerinde yaşanacak artışa bağlı olarak birçok temel tüketim maddesi fiyatlarının

da artması beklenmektedir.

Dar ve sabit gelirli henüz zamlı maaşını alamadan, yaşamını sürdürmek için yapması zorunlu

olan tüm harcama kalemlerine zam gelmektedir. Diğer bir ifadeyle, dar ve sabit gelirlinin

alacağı zam daha cebine girmeden satın alma gücünü yitirmiş olmaktadır.

Bu nedenle, ücretleri enflasyonunun temel nedeni olarak gören yaklaşım terk edilmeli, bilimin

ışığında enflasyonla mücadele edilerek fiyat artışlarının önüne geçilmesi sağlanmalıdır. Çalışan

kesimin yoksullaşması pahasına bir ekonomi politikası sürdürülmemelidir.

3-Asgari Ücret Acilen Artırılmalıdır

Ülkemizde kayıtlı çalışanların yarısına yakını asgari ücret seviyesinde gelir elde etmektedir.

Asgari ücrete yapılacak artış diğer bütün ücret seviyelerine yapılacak zam oranlarını da

etkilediğinden bütün işçileri doğrudan ilgilendirmektedir. İstisnai olması gereken asgari ücret

artık ortalama ücret haline gelmiştir.

Enflasyonu yükselteceği iddia edilerek asgari ücrete zam yapılmamasını işçilerin kabul etmesi

mümkün değildir.

Ülkedeki yüksek enflasyonun sebebi dar ve sabit gelirli işçiler değildir. Yüksek enflasyonun

sebebi, hızla artan döviz kuru, dışa bağımlı üretim gibi nedenler başta olmak üzere sermayenin

bitmek bilmeyen kâr hırsıdır. Enflasyonun yükselmesinde hiçbir sorumluluğu olmayan işçilerin

enflasyonu düşürmek için fedakârlık etmesi beklenmemelidir. İşçiler enflasyonun nedeni değil,

mağdurudur.

Açlık sınırı altında kalan asgari ücrete Temmuz ayından geçerli olmak üzere zam yapılması

gerekmektedir.

4-Kamuda Ücret Dengesizliği Sona Erdirilmelidir

Nitelikli ve kıdemli işçiler asgari ücretin çok az üzerinde ücret alır hale gelmiştir. Özellikle

kamuda ücret farklılığı had safhadadır. Bu kapsamda oluşan ücret dengesizliği sona

erdirilmelidir.

5-En Düşük Emekli Aylığı Asgari Ücret Tutarında Olmalıdır

Ülkemizde hem emekli olabilmek hem de emekli olarak insanca bir yaşam sürmek giderek

zorlaşmaktadır. Milyonlarca emekli ve hak sahibi asgari ücretin çok altında aylık ve gelir elde

etmektedir.

Geçmiş yıllarda sosyal güvenlik mevzuatında yapılan değişikliklerle yaşlılık aylığının

hesaplanmasına ilişkin hükümler yeniden düzenlenmiştir. Yaşlılık aylığı bağlama oranları

düşürülmüş ve güncelleme katsayısı azaltılmıştır. En düşük emekli aylığının hazine desteği ile

10 bin lira olması bu durumun vahametini göstermektedir.

En düşük emekli aylığının asgari ücret seviyesinde olması gerekmektedir. Emekli aylıkları

arasındaki dengesizliğin giderilmesi için intibak düzenlemesi yapılmalı, aylık bağlama oranları

eski düzeyine çekilmeli, emekli aylıkları hesaplanırken ve arıtılırken büyümenin tümü hesaba

katılmalıdır.

6-Sendikal Örgütlenmenin Önündeki Engeller Kaldırılmalıdır

Sendikal hakların kullanımının önündeki engeller varlığını sürdürmektedir. Mevzuatımızda yer

alan düzenlemelere rağmen sendika üyeliğinden dolayı işçilerin kitlesel olarak işten

çıkarılmasının önüne geçilememektedir. Toplu iş sözleşmesi sürecinin etkin işlememesi, yetki

davaların uzun sürmesi, işverenlerinin yetki itirazlarının yetki tespitinde bekletici sebep

sayılması nedeniyle işçilerin toplu iş sözleşmesine kavuşmaları gecikmekte; hatta bazı

durumlarda mümkün olmamaktadır. Grev hakkı özgürce kullanılamamaktadır.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) normlarına uygun bir çalışma mevzuatına ihtiyaç her geçen

gün artmaktadır. Bu konuda sosyal tarafların beklentilerini karşılayacak bir düzenleme hayati

önemdedir.

Ülkemiz çalışma hayatının en önemli sorunlarının başında sendikalaşma oranlarının düşük

seviyelerde olması gelmektedir. Sendikal örgütlenmenin önünde yasal ve idari engellemeler

bulunmaktadır. Son yayımlanan istatistiklere göre yaklaşık 17 milyon sigortalı işçinin sadece

yüzde 15’i sendikalıdır. Ayrıca toplu sözleşmeden yararlanma oranı da giderek düşmekte ve

kayıtlı işçilerin yalnızca yüzde 10’u toplu iş sözleşmesinden yararlanmaktadır. Özel sektörde

bu oran yüzde 5’lere kadar gerilemektedir. Emekçilerin haklarının güçlendirilmesi için

sendikalaşma önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyoruz.

Kayıtdışı istihdamla mücadele etmenin en etkin yolu sendikal örgütlenmenin artırılmasıdır.

Çalışanların sendikal haklarını işten atılma ve mobbing endişesinden uzak bir şekilde özgürce

kullanabilecekleri hukuki düzenlemelerin yapılması zorunludur. Güçlü bir iş güvencesi sistemi

ülkemizde sendikalaşma oranını artıracak ve sendikal hakların kullanılmasını

kolaylaştıracaktır. Neticesi tazminata bağlı olan iş güvencesi yerine, iş ilişkisini ayakta tutmayı

önceleyen mutlak bir iş güvencesi talebimizi yineliyoruz.

Sendikal nedenler ve farklı gerekçelerle işten çıkarmalar ve baskılar son bulmalıdır.

7- 696 Sayılı KHK kapsamı dışında bırakılan Kamu Taşeron İşçileri Daimi Kadroya

Geçirilsin

696 sayılı KHK’nın kapsam dışında tuttuğu işçiler ile 696 sayılı KHK’nın yürürlüğe girmesinin

ardından taşeron firmalarda istihdam edilmeye başlamış olan işçilerin de sürekli işçi kadrosuna

geçirilmesi ve bu yolla kamuda taşeron uygulamasına tamamıyla son verilmesi, yerel

yönetimlerde işçilerin de hiçbir ayrım olmadan kamu işçisi statüsüne geçirilmesi için gerekli

mevzuat değişikliklerinin gerçekleştirilmesini talep ediyoruz.

8-Tasarruf Tedbirleri Gerekçesiyle Çalışanların Hakları Aşındırılmasın

Kamu kaynaklarının israf edilmemesi, hukuksuz, usulsüz ve kamu yararına olmayan

harcamaların sona erdirilmesi doğru olsa da tasarruf adı altında işçinin emeğinin karşılığı olarak

hak ettiği ücreti ve sosyal hakları yönünden bir sınırlandırmaya gidilmesi kabul edilemez.

9- İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları

İnsan onuruna yakışır iş için, çalışma ortam ve koşullarını iyileştiren, ölümlü iş kazalarını ve

meslek hastalıklarını azaltan ve süreç içinde ortadan kaldırmayı hedefleyen bir yaklaşım esas

alınmalıdır. Bunun için kamusal bir işçi sağlığı ve iş güvenliği alanı yaratmak için bütünlüklü

bir sistem gerekmektedir.

10-Çalışma Hayatında Ayrımcılık Son Bulmalıdır

ILO’nun 190 sayılı Şiddet ve Taciz Sözleşmesi ülkemiz tarafından da onaylanmalı ve etkin bir

biçimde uygulanmalıdır.

İşçi sınıfının önündeki bu engellere ve işçilerin yaşadığı bu sorunlara karşı üç işçi

konfederasyonu olarak bizlerin ortak tutum alması ve geçmişte olduğu gibi birlikte hareket

etmesi hem bir sorumluluk hem de üyelerimize karşı bir görevdir.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Ergün ATALAY

TÜRK-İŞ Genel Başkanı

Mahmut ARSLAN

HAK-İŞ Genel Başkanı

Arzu ÇERKEZOĞLU

DİSK Genel Başkanı

DEVAMI 

2
Selma Yıldız / 163 Puan

CEMS 2 YAZDIM GORUNDU ONAYA DUSTUGUNDE BURTADA GORUNMESIN YENI ICERIK